17 Mayıs 2012 Perşembe

*16.05.2012 Ayazma & Ahparig 6-5 AC Nevizade


99 Erdal(**+), 4 Serkan(***+), 5 Kaan(***), 8 Buğra(**+), 17 Yiğit(**+), 10 Cafercan(****), 26 Tolga(****), 70 Hüsam(***), 1 Çağrı(****), 7 Kemal(***+), 22 Eser(***+), 3 Kaan Emre(***+)

Goller & Asistler: Tolga(2G), Çağrı(1G,2A), Cafercan(1G,1A), Kemal(1G), Eser(1A)


"İLK MAÇ"

Hepimizin içinin kıpır kıpır ettiği, hepimizin merakla beklediği, sabırsızlandığı, bazen sinirlendiği, bazen umutla bir haber beklediği gündü dün. Haber bir gece öncesinden ulaşmıştı kaptana. Alelacele oluşturulan bir kadro yoktu ama ortada. Eksiklere rağmen çıkan kadro aslında kemik kadroydu diyebiliriz. Laf aralarında anlatılan halı saha muhabbetlerinde, etrafımızdakilerin sosyal paylaşım kanallarından gördüğü ve merak ettiği kadarıyla biz aslında "büyük saha"da oynuyorduk. Maçlarımız 8'erlikten bazen 10'arlıktan oluyordu. Evet bu çoğu kişiler için büyüktü. Öyle insanlar gördük "biz şöyle oynuyoruz, biz böyle oynuyoruz" diyen. Ama bizim maçlarımıza geldiklerinde veya aramıza misafir olarak katıldıklarında o heyecanı yaşayamayan, o coşkuya ortak olamayan, o tempoyu kaldıramayan, sonra da gelip "abi sizin maçlar 10 numara oluyormuş 1-1 halı saha maçı mı biter lan" diyenleri gördük. Biz buyduk aslında. Ama dün gece sahada olanlarımızın çoğunun orijinal ebatlarda nitelendirdiğimiz sahada, hele ki hakemli, ofsaytlı oynanan maçlarda tecrübesi yoktu. Acaba sahanın büyüklüğünü kaldırabilecek miydik? Acaba kurallara alışabilecek miydik? Bunların hepsinin soru işareti vardı kafamızda. Ha bir de rakip nasıl oynuyor? Aslında AC Nevizade bu zamana kadar rakibine göre değil de kendi stilini sahaya yansıtma taraftarı oyun oynamış, oynadığı sahaların verdiği avantajla boş alanları çabuk çıkarak iyi değerlendirme yoluna gitmiş bir takımdı. Ama burada herşey farklı olabilirdi.

Ki öyle oldu. Maç başladı. Alışık olmadığımız yerde, alışık olmadığımız şartlarda, alışık olmadığımız bir rakiple mücadeleye başladık. Bireysel hatalardan maçın başında 2 gol yedik. Moralimiz bozuldu. Gardımız düştü. Savunmamız ve kalecimiz çok zayıf kaldı. Savunma gömüldükçe gömüldü. Hücum hattımız ofsayta düşmemek için orta çizgiyi geçemiyordu ve top hücumcuların ayağına geldiğinde ise önümüzde 40 metrelik koskoca bir mesafe oluyordu. Kimi zaman ofsayta düştük. Kimi zaman top kaptırdık. Kimi zaman pas hataları yaptık. Kaleye bir türlü gidemedik. Çünkü mesafe uzaktı. Pozisyona girmek bir o kadar da zordu. O dakikalarda sahada ayakta duran tek isim Kaan Kızıltuğ gibi gözüküyordu. Gerek savunmada yaptığı müdahalelerle gerekse hücuma çıkan takımında sorumluluk almasıyla takımını ileriye yönlendiren tek isim oydu. Göbekte yer alan Tolga ve özellikle Hüsam kademeye giremiyor, takımını ileriye çıkaramıyor ve takım daha orta sahaya gelemeden kalesinde pozisyon görüyordu. Kalecimizin çaresiz kaldığı pozisyonlarla skor 4-0'a kadar geldi. İlk yarının son dakikalarında kaptan gözünü kulübeye çevirdi ve CaferCan'ı gördü (başkası da yoktu ya zaten!). Aksayan orta sahaya takviye olsun diye, ileriye top çıkarabilelim diye Hüsam-Cafer değişikliği geldi. Değişiklik anında etkisini gösterdi ve takım ileride top tutup pas yapabilmeye başladı. O dakikaya kadar sadece Kaan'ın aldığı sorumluluk yüzünden sol kanadı kullanmak zorunda olan AC Nevizade Kemal'in üzerinden oynamak durumunda kalıyordu. Top ne Eser'e ne Kaan Emre'ye ne de Çağrı'ya geliyordu. Ancak Cafer göbekten aldığı topları iyi kullanarak hücum hattını oyuna soktu ve özellikle en büyük kozumuz olan Çağrı'yı pozisyonlara dahil etti. Gerilerden Tolga ataklara kendini dahil edebildi. Son paslarda beceriksiz gözüken takım Cafer'in bireysel becerileriyle ileri taşıdığı topla 1 gol buldu ilk yarının sonunda ve devreye 4-1 geride girdi.

Kaptan son dakikalarda kenardaydı. Takımını bir de dışarıdan görmek istedi. Aksayan yerleri belirledi. 2. yarıda stoper mevkiine geçti. Gömülü oynayan savunmasını zorla ileri çekti. Rakibini kendi yarı sahasına hapsetmek zorunda kaldı. İlk yarıda o kadar pozisyona rağmen ofsayta bile düşmeyen rakip artık ofsaytta kalmaya başlamıştı. Artık oyunu biz oynuyorduk. Savunmadan dikine araya atılan toplar, göbekten Cafer'in taşıdığı toplar ve kanattan Çağrı'nın adeta gizli forvetmiş gibi içeri katetmeleri. İşte Nevizade dönmüştü. Tek eksiğimiz goldü artık ve onu da teker teker bulmaya başladık. Farkı önce 2'ye indirdik 4-2, 5-3, 6-4 seviyelerinde tuttuk skoru. Sonra 5. golümüz geldi. Yorulmamıştık! Beraberliği aradık. Hatta değil beraberlik öne geçebilecek pozisyonları yakaladık. Rakibi kalemizden uzakta tuttuk aynı ilk yarıda onların bize yaptığı gibi. Ama yine o son paslardaki beceriksizlik, bitiricilik zaafiyetleri beraberliği yakalamamıza engel oldu. Ve son düdük geldi. Üzüldük. Üzüldük ama kaybettiğimize üzülmedik. Maçı kazanamadığımıza üzüldük. İlk 25 dakika 4 tane yedik ama son 35 dakika 5 tane attık. Alıştık mı? Hayır. Hala eksiklerimiz var. Gidermemiz gereken zaafiyetlerimiz, uygulamamız gereken oyunlarımız var ve bu zamanla olacak. Çünkü korktuğumuz maçta kondisyonumuz bizi ayakta tuttu. Oyuna alıştıktan sonra hakimiyeti elimize alabildik, fırsatları yakaladık. Maçtan sonra hepimizde aynı düşünce vardı. Biz bu sahada oynarız. Bu ligi zorlayabiliriz. Yazıyı yazmaya başlamadan önce kullanmak istediğim bir başlık vardı. Aslında o daha çok hakediyordu ama genel olarak bakıldığında önceliği asıl başlığa vermek durumunda kaldım. Yazıyı bari onunla bitireyim. "CAFER'DEN ÖNCE, CAFER'DEN SONRA"



1 yorum:

  1. formayı başarıyla temsil ettikleri için tüm takımdaşlarımı kutluyorum. ileride, belki de Gazoz Ligi'nde bu takım çok canlar yakar bunu da söyliyeyim. FORZA NEVİZ!

    YanıtlaSil