18 Temmuz 2012 Çarşamba

*17.07.2012 // Spartakİstanbul 3-1 AC Nevizade //


92 Tuğberk(***), 4 Serkan(***), 5 Kaan(**+), 11 Tolga(***), 19 Murat(**+) --> Görkem(***), 14 Hüsam(**+), 17 Yiğit(**+), 7 Kemal(**+), 12 Çağrı(**+), 22 Eser(**+), 18 Serhan(**+)

Goller&Asistler: Görkem(1G),Serhan(1A)


3'ün 1'i

Bu maç yazısı gerçekleri biraz daha görmemiz adına biraz eleştirel olacak. Diyeceksiniz belki "ulan maç 3-1 bitti. O kadar kötü değildik" diye. Hayır efendim kötüydük. Hatta takımı hiç bu kadar aciz görmemiştim o derece. Nedenini maç yorumu içerisinde izah edebilirim umarım. Tarihimizin 101. maçına çıktık. Gazoz Ligi maratonu öncesi Şan Ökten'in zeminine. Rakip Spartakistanbul'du. Neurosport ile aynı puanda sezonu bitirmelerine rağmen ligde daha derli toplu bir takım görünümü vermişler. Çeyrek finalde ise sezonu 2. bitiren Tiyatro'ya "deplasman golü" kuralıyla elenmişler.

Gelelim maça. Her zamanki gibi kopuk ve tutuk başladık maça. Rakip oyunu sahamıza yıkmaya çalıştı. İlk defa takımla gazoz ligi maçına çıkan Tuğberk'in tedirginliği, stoperde Serkan'ın partneri olarak oynamak zorunda kalan Tolga'nın adaptasyon güçlüğü daha maçın başında kendini gösterdi. Sakat ve eksik oyuncuların çokluğu Nevizler'i etkilemiş gözüküyordu. Ha rakip çok mu iyiydi? Değildi. Ne savunmaları iyiydi ne de hücumları. Ama orta sahadaki o geniş bölgeyi çok iyi kullandılar. Hem kademe olarak hem de hücuma çıkarken yaptıkları paslarla kalemize çok çabuk ve zorlanmadan gelme adına. Maç boyunca elimizi kolumuzu bağlayan tek etken buydu.

Nevizade'nin bir oyun sistemi vardır. Genelde kanattan ve göbekten hücum oyuncularını savunma arkasına kaçırıp pozisyon bulmak üzerine. Bir nevi kontra atak diyelim buna. Ancak bu maç onu bile doğru dürüst yapamadık. Çünkü kafalar hala büyük sahada oynadığının bilincine, alanı nasıl kullanmak gerektiğine adapte olamadı. Bunları savunmadan çıkarken atamadığımız uzun toplarla, uzaklaştırmaya çalıştığımız topları burnumuzun dibine veya rakibin önüne yuvarlarken görme fırsatımız oldu. Hücumda ise Çağrı formsuzdu. Maç boyunca neredeyse oyunu sağ kanattan oynamaya çalıştık. Ama Çağrı topu her ezdiğinde rakibe pozisyon olarak geri döndü bu toplar. İlkyarıda neredeyse hiç top alamayan Kemal oyundan düştü, 2. yarıda da kendini oyuna veremedi. Burada Eser'e ayrı bir parantez açmak gerekir. Kendisinin yetenekleri ve oyun zekasını burada kimse tartışamaz. Ancak küçük sahada oynadığımız zamanlarda Eser topla buluştuğunda kaleye en fazla 20 metre uzaklıkta oluyor. Çok iyi top saklıyor. Bilek hakimiyeti yüksek olduğu için de çok iyi adam eksiltip ya kendi pozisyona giriyor ya da kendisine destek veren forvet, kanat, orta saha ve hatta defans oyuncularına pozisyon hazırlıyor ve hepimiz Eser'in bu özelliğini hayranlıkla bazen de çaresiz kaldığımız için sinirle izliyor ve takdir ediyoruz. Ancak oyun büyük sahaya geldiğinde Eser bir anda sahadan kayboluyor. Eser kötü mü oynuyor? Hayır! Eser yine top alıyor, adam eksiltiyor, pozisyon yaratmaya çalışıyor. Tek farkı topla buluştuğu yer kaleye 5-10 metre uzaklıkta değil de 30-40 metre uzakta olması. Yine bildiğimiz Eser rutine bağlayan(!) hareketlerini yapıyor ama kafasını kaldırdığında o küçük sahada savunmadan ortasahadan gelen destek olmuyor. Müsait durumda yakalayabilirse forveti görmeye çalışıyor veya kanatlardan atağa destek gelirse onu yakalamaya çalışıyor. Müsait birini göremediğinde ise rakip tekrar kademeye gelip pozisyonda yorulan Eser'i top kaptırmaya zorluyor. İşte tam bu noktada bizim aslında ihtiyacımız olan adamın silüeti kafamızda canlanıyor. Cafer Can! Bizi kanatlardan kontra futbol oynamak zorunluluğundan kurtarabilecek, ileride sabit top beklemek yerine kendi yarı sahasının ortalarına kadar koşarak gelip top alıp hem savunmayı rahatlatıp hem de hücumun yerleşmesine fırsat tanıyacak, 1-2 hareketle rakibi eksiltecek, açıkçası topu ayağına aldığında tüm takımı rahatlatacak adam Cafer. İşin kötü tarafı ise takımda bu güveni veren tek adamımız o ve Cafer olmadığında Gazoz Ligi'ne renk katacak oyunumuzu oynayamıyoruz. Bunu biz ilk maçımız olan Ayazma-Ahparig maçının 2. yarısında, Almanlarla oynadığımız 2. maçta ve Akut maçında gördük ve izlettik. Bu konumda oynayabilecek oyuncu sıkıntımız varken de aşmak zor gibi gözüküyor önümüzdeki sıkıntıları. Alternatif olabilecek aynı güveni verebilecek adam belki 1 sene önce Amerika'ya gitmeden önceki Gökçe olabilirdi ancak geldikten sonra form tutması zor oldu ve yeni mevkisi sol bekte de oynadığı takdirde işini en iyi şekilde yapacağını gösterdi. Umarım bu uzun paragrafta eksikliklerimizi biraz olsun anlatabilmişimdir. Tabii ki daha sayılması gerekenler var ama bu temel olanıydı bence. Gelelim maçın hikayesine aksak oynadığımız bir ilk yarı sonunda devre arasına 2-0 geride girdik. Bu sürede fedakarlık yaparak oynayan Kaan, ilk defa büyük sahada oynayan Murat ve devreye girmeden hemen önce bacağına aldığı diz darbesiyle çektiği acı yüzünden belli olan Serhan 3'lüsünden hangisinin devam edip edemeyeceği konuşuldu. 2. yarıya Murat-Görkem değişikliğiyle başladık. Tolga stopere, Tuğberk kaleye alışmış; Görkem'in bitmek bileyen enerjisiyle savunma arkasına ve kaleye paralel yaptığı koşularla rakibin savunma dengesini biraz bozmaya başladık. Çağrı yine sürekli sağ kanatta topla buluşuyor bunların kimini eziyor kimini de olumlu kullanıyordu derken Çağrı'nın sağdan yuvarlağa 3 kere basarak yaptığı ortaya görkem dokundu ancak kalecinin üzerine nişanladı. Aynı pozisyonun benzerini 5 dakika sonra tekrar yaşadık. Bu arada Görkem'in kaçırdığı pozisyonlarla ilk defa "ah vah" etsek bile hücumda heyecanlandık. İlk yarıda Serhan'ın Çağrı'nın ve Eser'in birer pozisyonu vardı. Onun dışında genelde kendi yarı sahamızda kabullenmiştik oyunu ve çok pozisyon veriyorduk. 2. yarı da Kemal sorumluluk almak istiyordu. Bir sağda bir solda görüyorduk onu ama oyundan koptuğu belli oluyordu. Derken Eser'in taşıdığı topta Eser'e yapılan faulü avantaja bırakan hakemi iyi takip eden Serhan, Görkem'i kaçırdı ve Görkem bu kez affetmedi skoru 2-1'e getirdi. İleride kıpırdanma vardı biraz ama savunmadaki aksamalar devam ediyordu. Atağa çıkarken kaptırılan toplarla, uzaklaştıramadığımız toplarla rakibe piyangodan pozisyonlar veriyorduk. Beraberliği yakalamaya çalışırken de son dakikalarda çok sık karşılaştığımız 4'e 2 pozisyon bulma çabalarımızda kaptırdığımız topta kalemizde 3. golü gördük ve bu gol maçın son düdüğünü çaldırdı. Maçın gelişimine baktığımızda aslında kötü değildik gibi görünüyordu çünkü oynadığımız ekip biraz daha üst seviye gibi gözüküyordu. Ama rakibin oynadığı top ve aldığımız sonuç bizi durup düşünmeye sevketti. Umarız önümüzdeki maçlarda giderek iyileşen oyunumuzla, kendimize güvenerek yolumuza devam ederiz ve Gazoz Ligi'ne girerek lige renk katan takımlardan biri oluruz.