21 Mayıs 2013 Salı

Kaptan Köşkü (1)

Merhaba Sevgili Nevizler,

Bundan böyle fırsat buldukça köşe yazısı tadında sizlerle buradan da iletişim kuracağız. Malum hepinizle tek tek konuşma fırsatını bulamıyorum. Böylelikle iyi günümüzde sevincimizi, kötü günümüzde de üzüntümüzü elimden geldiğince sizlerle bu yolla da paylaşmak istiyorum.

Sizler de biliyorsunuz çok kötü bir süreçten geçiyoruz hepimiz. 4 Şubat'tan beri çıktığımız 15 maçta sadece 1 galibiyetimiz var. O günden bu güne türlü türlü senaryolar kurduk, türlü türlü taktikler hazırladık. Malum hepimiz CM oynayarak başlayan, sonrasında da FM ile devam eden bir nesiliz ya! Her maçtan önce farklı taktikler denedik, değişik oyunlar oynamaya çalıştık. Kiminde başarılı olabileceğimizi gördük; üzerinde durduk, kimini de direkt eledik. Herkes kendi fikrini söyledi. Çoğunu uygulamaya çalıştık. Fikirlerimize veya mevcut düzene farklı alternatifler sunuldu; saygı duyduk, denedik. Sonuç?...

Asıl problemin neden kaynaklandığını çoğunuz tahmin edemediniz. Çok mu iyi top oynuyoruz? Hayır! Çok mu yetenekliyiz? Hayır! Çok mu çalışkanız? Hayır! Hep bugüne kadar Barcelona'nın yaptığı pastan girdik, Real'in çabuk futbolundan çıktık, Dortmund'un antrenmanlarından girdik, Altınorduspor'un düz mantığından çıktık. 4-4-2 de denedik, 3-6-1 de, 5-3-2 de...

2009'da çıktık bu yola. Bir arkadaş grubu olarak. Hiç bir zaman amacımız "en iyi"yi bulup, takıma monte etmek olmadı. Kim bize daha çabuk adapte oldu, kim daha cana yakın gözüktü, kim daha çok fedakarlık gösterdiyse o bizden oldu. Kâh 9'ardan oynadık, kâh 8'erden, kâh 10'ardan, kâh 11'erden. Herkes bir eskilere gitsin. 4 sene önce nasıl oynuyorduk. Şimdi nasıl oynuyoruz. Kişisel gelişimlerinizi, neleri artık yapabildiğinizi, neleri geliştirdiğinizi hepiniz göreceksiniz. Diğer yandan olumsuz değişmeleri de göreceksiniz. Kimse kimseyi eleştirmeden, önce sadece kendi geçmişini bir düşünsün. Takımın en iyisi dediğimiz kişinin 4 sene önce sıradan bir oyuncu olduğunu, ayağında top tutamıyor dediğimiz kişinin attığı çalımları, savunmaya gelmiyor dediğimiz kişinin defansa gelmekten ileriyi unutmasını. Ha dediğim gibi eksilen özelliklerimiz de var.

Bizi aslında AC Nevizade yapan yer Göztepe Gülbahçe'dir. Her hafta toplandığımız, öyle zaman geldi ki rakip bile istemediğimiz, her pazartesiyi iple çektiğimiz, ertesi gün işimiz gücümüz olduğu halde çıkıp Kızılkayalar'a gidip "17 limon" içtiğimiz günleri bize kazandıran yerdir Gülbahçe. Peki Gülbahçe bize sadece arkadaşlığı, birlikteliği mi öğretti? Hayır! Büyük sahaya geçtiğimizde önce hepimizin ayakları geri gitti. Hatırlayın ilk maçı. Fulya'da. İlk yarı 5-1 gerideyiz. O bir golü de ilk yarının sonuna sıkıştırmıştık hani. Sonra ne mi oldu? O geri geri giden ayaklar bir anda ileri gitmeye başladı. Neden? Korkumuzu yenmiştik. Biz bu sahada da oynayabiliriz demiştik. Çünkü kondisyonumuz vardı. Yılların verdiği hani derler ya maç kondisyonu. Her hafta tost, cheeseburger, ıslak hamburger yesek de, 60 dakika boyunca zevk alarak, kıyasıya mücadele ettiğimiz, bitmesini istemediğimiz maçlar bizlere güç katmıştı. Daha çok şut çekme imkanımız vardı. Pozisyonları kafamızda değil deneyerek pratikte de yaşayabiliyorduk. Kimin nereden nasıl şut çekmesi gerektiği, nasıl kademe alması gerektiği her hafta prova ediliyordu aslında.

Bu süreçte kimlerle oynamadık ki? Gazoz ligi lideri, üst sıralarda zirve mücadelesi veren ekipler, çıktığı maçlarını en az 2-3 farkla kazanıp bize gelince bir türlü yenemeyen, hatta üstüne üstlük maç 5 dakika daha uzun olsa kaybedecek olan ekipler. Yenmedik mi? Dünyanın en popüler taktiği ile mi? Yendik, diş geçirdik. Ama aynı taktikle. Aslında taktik değildi o. Hani arkadaş grubuyuz ya biz. O arkadaş grubunda kimi, hangi pozisyonda, nasıl verimli kullanabileceksek o oyunla yendik. Bugün de öyle oynamaya devam etmeliyiz. Arayış içinden çıkmalıyız.

Bugün sadece ne mi eksik? Gülbahçe. Maalesef gördüm ki Gülbahçe yokken biraz daha az arkadaşız, biraz daha az özveriliyiz, biraz daha az motiveyiz. Herkesin kendisine sorumluluk istemesi gereken yerde herkes elini eteğini çekmeye başladı. Herkes takımı biraz daha boşladı. Dolayısı ile herkes daha az keyif alır hale geldi. Kulisler oluştu. Sorunlar yüzyüze değil başka "dost"larla görüşülür oldu. Arkadaşlık ortamı git gide zarar görmeye başladı. Ne için? Hiç!

Şimdi herkes bugün şapkasını önüne koysun. Düşünsün. Hatasını anlayan, belki özür dileyecek olan, belki davranışlarına dikkat etmesi gerekecek olan, belki çenesini biraz daha tutması gerekiyor olan herkes akşam Beylerbeyi Stadı'nın yolunu tutsun. Çubuklularımızla, bayrağımızla, yüreğimizle rakibimiz Ayazma'nın karşısına çıkalım ve 3.5 aylık kötü gidişe hep birlikte bir nokta koyalım!

Bugün günlerden AC NEVİZADE!...